o belde 282

O belde şiiri Ahmet Haşim

O Belde şiiri Ahmet Haşim ile tabiatı anlayan zarif ruhlu bir kadının ufku izlemesiyle başlar. Akşamın renkleri ve hüzün kadının gözlerine yansımıştır. Bu hal, kadını Haşim’in gözlerinde daha da güzelleştirmiştir. Haşim ile kadın karamsarlığa liman olan bir denizi izlerken, kederi, hüznü anlamayan nesle aşina olmadıklarınıbelirtir. Belki de şairin sanatının ve sanat anlayışının diğer edebiyatçılar tarafından anlaşılmayıp tenkit edildiğini ifade etmiş olabilir. Bu insanların kadında, şairde, akşamlarda tatlı kaygıyı, durgun denizlerde içlenmeyi anlamadıklarını söyler.

Ayrıntılar

O kadar ki, Baudelaire burada oturacakları odanın mobilyalarım ve penceresinden görecekleri manzarayı gözleriyle görüyormuş gibi tasvir eder. Ahmet Hâşim’de ise ileride görüleceği üzere “O Belde” yeryüzünde değil, tamamıyla hayalîdir. Bu sübjektiflik umumiyetle teessür verici bir ton arz ediyor. Deniz için kullanılan hasta sıfatı teessür halinin en şiddetli ânını gösterir. “O Belde”deki kadınların bûseleri giryendedir. Servet-i Fünun şâirleri gibi Hâşim için de hüzün ve teessür estetik bir kıymet taşır. Divan edebiyatında güzellik ile hüzün asla birleşmezdi. Güzelde bulunan en değerli taraf şuh oluştu. Edebiyatımızda güzellik ve hüznün birleşmesi, romantiklerin tesiri ile başlamış ve bugünkü nesle kadar gelmiştir. Genç nesil yeniden hüzünle güzelliği birbirinden ayırmış ve “yaşama neşesi” prensibi ile divan şâirlerinin hassasiyet tarzına doğru meyletmiştir. Haşim, şiirinde açık hiçbir benzetme yapmıyor. Anlatımında kullandığı en güçlü araçlar isim ve sıfat tamlamalarıdır.

“Sis” şâirinin bu konuda yazdıklarını herkes bilir. Belki de Hâşim, şiirin bu parçasını yazarken, Tevfik Fikret’in almış olduğu nefret edici tavrın tesiri altında kalmıştır. Başlangıçta şâir, yanında bulunan bir kadınla akşamı seyrediyor. Bu kadın ince ve tabiatı anlayan bir ruha sahiptir. Gözlerini akşamın renkleri ve hüzün bürümüştür. Kabaca bir tavsif ile yetinilirse, Hâşim’in olgunluk çağının ilk merhalesine lirik, ikinci merhalesine sembolik vasfını verebiliriz. Bunlarda teferruat, duyulmuş realiteyi kısmen değiştirilmiş bir tarzda aksettirir. Piyale’nin temsil ettiği ikinci merhalede ise, neye tekabül ettiği katiyetle söylenemeyen semboller ön planı işgal eder. “Merdiven”den sonra neşredilen “Bir Günün Sonunda Arzu” isimli şiirin anlaşılmazlığından dolayı uyandırdığı gürültü bu değişmeyi açık olarak gösterir. Diğer taraftan, bir sanatkârın eserleri başka bir sanatkârınkinden ayrı bir karakter taşıdığı gibi, aynı sanatkârın muhtelif eserleri de birbirinden ayrı çehreler arz eder.

Bütün bu sıfat tamlamaları gösteriyor ki Haşim, “O Belde”de nesnel varlıkları sürekli silmeye, kaybetmeye, inceltmeye, uzaklaştırmaya çalışıyor. Diyerek bugünkü beşerin kabalığını anlatıyor. Kadının, doğanın ve sanatın bugünkü nesil tarafından anlaşılmaması ve anlamsız görülmesi, romantikler tarafından çok işlenmiş bir konudur. Ancak şair, bu durumu kendine göre ve kendi anlatımıyla yorumluyor. Reklam çerezleri, ziyaretçilere alakalı reklamlar ve pazarlama kampanyaları sağlamak için kullanılır. Bu çerezler, web bettilt giriş genelinde ziyaretçileri izler ve özelleştirilmiş reklamlar sağlamak için bilgi toplar. Sitemiz en iyi hizmet için çerezler kullanmaktadır. Siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul ediyorsunuz. Mısraı ile insana râci “einfühlung”u en güzel şekilde anlatan Hâşim, yukarıdaki ifadesinde yeni bir his keşfediyor. “O Belde”de vezin gibi kafiye sistemi de çok değişiktir. Yalnız vezinde olduğu gibi kafiyede de mutlak bir serbestîye gidilmemiştir. Bazı kafiyeler gay-rimuayyen fasılalarla tekrarlanırlar.

Ahmet Haşim’in Gerçek Dünyadan Kaçışı: O Belde

Belde kamburluk lomber kifoz olarak da tanımlanır. Lomber kifoz önemli duruş bozukluklarına ve vücudun öne eğilmesine neden olan ciddi bir sağlık problemidir. Sagittal denge denilen vücudun ön – arka yük dağılımının ileri derecede bozulması ve öne eğik duruş durumudur. Bu son derece ağrılı ve rahatsız edici bir tablodur. Lomber düzleşmenin bir sonraki aşamasıdır” dedi. Uzun süre hareketsiz kalmak birçok probleme kapı aralıyor. Dr. Murat Sili, hareketsiz bir yaşamın bel düzleşmesine neden olabileceğini söylüyor.

Sübjektif isimleri ekseriya çıplak bırakıyor. Parçası, şiirin ortalarında ve sonunda aynen iki kere tekrarlanıyor. Hâşim’in bu “mahkûmiyet duygusu”nu, mesut çocukluk anlarına bir daha dönmenin imkânsızlığı kâfi derecede izah etmekle beraber, buna sosyal şartların tesiri de ilave olunabilir. Bilindiği üzre Hâşim, babası ve annesi tarafından Arap idi. On, on bir yaşında İstanbul’a geldiği zaman Türkçe bilmiyordu, Türk muhiti içinde kendisini yabancı hissediyordu. Meşrutiyet’ten sonra birden gelişen milliyetçilik akımı karşısında Hâşim’deki bu yabancılık duygusu daha çok arttı. Verdiği dilekçeyle ilgili açıklamalarda bulunan H.A., Başkan Işıklı’nın yolsuzluk yaptığını öne sürdü. “Belde” diye çevirilen beledden maksat Mekke’dir.

{

O Belde (Günümüz Türkçesiyle)

|}

Bu vaziyet, edebî eseri bilhassa üslûp bakımından incelemek lâzım geldiği fikrini de kuvvetlendirmiştir. Zira edebî eser, her şeyden önce umumî dilin hususi şekil almış bir terkibi olarak görünür. Başka bir tabir ile edebî eserde muhteva ile üslûp birbirinden ayrılmaz bir bütünlük arz eder. Tarihî ve sosyal görüş muhtevaya değer veriyordu. Bunları takiben felsefî ve psikolojik görüş de muhtevayı esas tuttu. Sanatkâr eserini yaratırken muhteva ile beraber ifadesine de hususi bir şekil verir. Edebî araştırmanın gayesi işte bu hususiliği meydana çıkarmaktır. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ahmet Haşim, O belde isimli şiirinde kafasında düşlediği topraklara olan özlemini dile getirmiştir. Sevdiği kadına da hayallerinde yer veren şair, düşlediği topraklarda birlikte yaşama isteğini dile getirmiştir.

İlk olarak 1909’da “Şiir ve Tefekkür Mecmuası”nda yayınlanan şiir, şairin “Göl Saatleri” kitabının “Serbest Müstezat Nazımları” bölümünde yer almaktadır. O Belde, şairin iç dünyasını ve şiir anlayışını en iyi yansıtan şiirlerinden biridir. O Belde, Ahmet Haşim’in diğer şiirleri gibi liriktir. Bu şiirde, şairin gözlemleri, izlenimleri ve düşüncelerinden ziyade duygularına yer verilmiştir. Bu web sitesi, siz web sitesinde gezinirken deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bunlardan gerekli olarak sınıflandırılan çerezler, web sitesinin temel işlevlerinin çalışması için gerekli olduklarından tarayıcınızda saklanır. Ayrıca, bu web sitesini nasıl kullandığınızı analiz etmemize ve anlamamıza yardımcı olan üçüncü taraf çerezleri kullanıyoruz.

Mısraı âdeta şâirin daha sonra kaleme alacağı “Şi’r-i Kamer”lerin ruhunu özetler. Hâşim bu şiirlerinde çocukken annesiyle beraber çıktığı aylı ve yıldızlı çöl gecelerini ısrarla anlatır ve onlara karşı hasretini söyler. Sonraki kısım “O Belde” ile Hâşim’in çocukluk hâtıraları arasındaki münasebeti daha açık ortaya koyuyor. Bununla beraber, Hâşim’in “O Belde”yi yazarken Cenab’ın bu şiirlerinin tesiri altında kaldığı düşünülebilir. Hareketsiz yaşamın bel düzleşmesine yol açtığını belirten Op. Dr. Murat Sili, sağlıklı insan omurgasında bel kemiğinin karın içerisine doğru bir yay çizdiğini söyleyerek, “Bu yay kişinin yük taşıması ve esnemesi bakımından önemli bir yapıdır. Bu yapıya ‘bel çukuru ya da bel kavisi’ adı verilir. Bel düzleşmesi omurgadaki bu kavisin kaybedilmesi ve dolayısıyla beldeki hareket mekaniğinin bozulmasıyla ilgili bir hastalıktır. Bel düzleşmesinin en sık nedeni, omurganın arkasında bulunan bel kaslarının zayıflaması ve omurganın esnekliğini kaybetmesidir.

Mısralarındaki terkipler de dikkati çekicidir. “Evtâr-ı hüzn ü ilham” tamlaması ile şâir, içindeki duyguları, hüzün ve ilhamı bir musiki aleti haline koyuyor (Sübjektif realiteyi objektif kılma). Akşam, bu manevi musiki aletini ihtizaz ettiriyor. Yukarıda bû-yı ruh terkibi ile şâir kadınla tabiat arasındaki kaynaşmayı anlatmıştı. Bu sonuncu ifadede kendisi ile tabiat arasındaki kaynaşmayı müzikal bir mahiyete sokuyor. Diye “bugünkü beşer”in kabalığını anlatıyor. Şâirin, kadının, tabiatın ve sanatın “bugünkü beşer” tarafından anlaşılmaması ve manasız görülmesi, romantikle tarafından çok işlenmiş bir konudur. Yüzyıl iktisadi hayatının yarattığı adî hırslarla dolu, paraya düşkün ve güzelliğe karşı hassas olmayan burjuvaziye bizim edebiyatımızda da birçok hücumlar vâki olmuştur.

Lascia un commento

Il tuo indirizzo email non sarà pubblicato. I campi obbligatori sono contrassegnati *